Murat Germen’in ‘’Obscura Lucida’’ isimli kişisel sergisi 07 Eylül – 08 Ekim 2022 tarihleri arasında Ferda Art Platform’da ziyarete açılıyor.
Sanatçının kent ile doğanın bakir ve sakin anlarını belgelediği, kimi zaman karanlık kimi zamansa alacakaranlıkta uzun pozlama ile çektiği fotoğraflarından oluşan ‘’Obscura Lucida’’ başlığı fotoğraf tarihinin teknik ve felsefi boyutlarına gönderme yapıyor. Karanlık anlamına gelen “obscura” ile aydınlığı ima eden “lucida” kavramlarını, geceyi gündüz haline getirdiği fotoğraflarında insan ve şehir ve doğa ilişkisi üzerinden kurguluyor. Fotoğraflar, gün boyunca insanın tahribatına ve işgaline maruz kalan şehir ile tabiatın, gece vakti kendinilerini yeniden ortaya koydukları anları belgeleyen görsel betimlemelerden oluşuyor.
Her ne kadar karanlıkta suç işlemek bazılarının daha kolayına gelse de; karanlıktan, geceden korkar birçok insan. Çoğu zaman pervasızca, fütursuzca kötülük üreten bu tuhaf canlı türünün korkak hale gelmesi ise kutlanası, pek güzel bir şeydir aslında. Tahripkâr insan gün boyunca iktidar alanı olarak kullanıp suiistimal ettiği yerleri, kentleri gece vakti bir kenara iter; günlük itiş-kakışın yorgunluğunu atmak üzere dinlenmeye çekilir. Artık sahne şehrindir, karanlık basmıştır ama kent ışık saçmaktadır. Gece vakti dinlendiğin yerde geceleyin göğe bakmayı hatırlarsan yıldızları görürsün. Evrende başka gezegenler, galaksiler, yaşam formları olduğunu idrak edersin; küçülürsün, ve sıklıkla küçülmelidir kibir abidesi insan!!!
Küratör Necmi Sönmez’in editörlüğünde 2013’de yayınlanan ve sanatçının ilk monografisi olan “Yeni Türkiye” için özel yazdığı metinde, Murathan Mungan bu seri ile ilgili şunları söylüyor: “Germen’in ‘Obscura Lucida’ dizisinde yatay hareket sinemaskop bir duyarlılıkla sonuna dek kullanılıyor. Gökyüzünün varlığını fazlasıyla hissettirdiği, uçsuzluğun ve ıssızlığın egemen olduğu bir tür ‘pastoral hissiyat’ taşıyan manzara fotoğrafları bunlar. İnsan unsurunu eksiltmesiyle konusuzlaştırdığı bu sessiz görüntülerde yalnızlık, ıssızlık, uçsuzluk, kimsesizlik öne çıkıyor. Boş parklar, insansız halı sahalar, yolcusu görünmeyen otobüs, arabaların bile park halinde olduğu kimsesiz sokaklar, inşaat halindeki ortamlar giderek ‘yalnızlığın resmi’ oluyorlar. Kiminde gökyüzünün ezici baskısı, kiminde demir çelik yığınlarının dilsiz egemenliği, kiminde sokakların, parkların kimsesizliği... Hepsi aynı yalnızlığa çalışıyor.” Kent plancısı ve mimar Hande Tombaz ise bir yazısında aynı seri için, ”her ne kadar fotoğraflar belli bir anın temsili olsalar da mekânsal ve zamansal olarak bir mesafe yarattıkları ve bu bağlamda yeni bir gerçeklik tanımladıkları şüphe götürmez.” diyor.
Bazen zifiri karanlık, bazen de alacakaranlıkta; kâh bulutlu havada kâh ay ışığında uzun pozlama ile üretilen bu belgesel nitelikli zamansız zamane fotoğrafları serisi, günün hangi saatinde üretildikleri bir çırpıda anlaşılmayan görsel betimlemelerden oluşuyor. Aydın bir karanlığı tasvir eden bu muğlak görsellik, insanın faniliğini kentinse bakiliğini deyim yerindeyse “göklere çıkarıyor.” Karanlık anlamına gelen “obscura” ile aydınlığı ima eden “lucida” kavramlarının her ikisi de fotoğraf tarihinin teknik ve felsefi boyutlarına gönderme yapıyorlar. Aydınlık hale getirilen karanlık, gecenin sevimsiz korkutuculuğu konusundaki algıya farklı bir bakış; telaş olmadan sükûnetle tripod ile gerçekleştirilen fotoğraflama eylemi ise bir çeşit arınma, terapi olarak algılanabilir.